BirGün

Yaşarken öğrenmek ve kavramaya çalışmak

“Şimdi Nasıl Çıkarım Bu İşin İçinden?” okuyucuyu imkânsız görünen hayallerin nasıl olup da gerçekleştiğinin sırrına erdiriyor.

Yaşarken öğrenmek ve kavramaya çalışmak

Y. Emre CEREN

Almanya’ya giden ilk gurbetçilerden olan Mustafa Gözcü’nün hayatı kaleme alındı. “Dağa Taşa İz Bırakan Adam, Mustafa Gözcü” belgeselini de yapan Esra Alkan’ın yazdığı “Şimdi Nasıl Çıkarım Bu İşin İçinden?” isimli kitap Totem Yayınları’ndan yayımlandı. Biz de Esra Alkan ile hem Mustafa Gözcü hem de kitabı üzerine söyleştik.

Beyniyle kalbini birleştirmiş, sizin tabirinizle yaşarken öğrenen adam Mustafa Gözcü’nün yolculuğunu nasıl yorumlarsınız?
Düşüncesine iş gördürmek olarak yorumluyorum ve de hayal çalışması olarak. Ciddi ciddi hayaline çalışıyor. Düşünün, iki yaşındayken ailesaiyle birlikte Dersim sürgününü yaşamış ve Balıkesir Karaağaç’a gelmiş bir çocuk, kişiliğinin şekillendiği ‘batı’ ile sonradan tekrar ailenin topraklarına dönme kararıyla ‘doğu’yu harmanlıyor ve 11 yaşında karar veriyor: Ben ağa olmayacağım, benim ‘marabam’ olmayacak. Artık aklı fikri doğduğu ve ilk gençliğinde tekrar gelip yaşamaya başladığı bu coğrafyadan başka diyarlara gitmek. Aslında pek olanağı ve destekçisi yok. Çünkü Ağa oğlu. Ondan beklenen evlenip ağalığı sürdürmesi.

Kitap, imkânsız görünen hayallerin nasıl olup da gerçekleştiğinin sırrına erdiriyor okuyucuyu. Aslında bu da Mustafa Gözcü’nün bir diğer hayaliymiş. Önce belgeseli yapılacak ve sonra kendi özüyle yaptıklarını adeta formüle edecek birisi çıkıp kitabını yazacak, onu tanımayanlar okuyup kendi hayatlarında daha az sıkıntı çekecekler…

Mustafa Gözcü, “…başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi” dedirten cinsten yaşamında, asla geçmişin yığını olmamış, daima geleceğin olanağı olmuş. Bunu da çocukluğunun geçtiği batıda şekillenen gözlem yeteneğiyle ve kendi kalarak gerçekleştiriyor. Belgeselini yaparken daha yakından tanıdığım renkli kişiliği etkiledi beni. Düşünce şeklini fark ettiğimde paylaştım kendisiyle ve iç ses olarak olaylar karşısında davranış biçiminin sırrını, kitapta açık ettik. Yazarken ben de çok şey öğrendim.

Almanya’ya gidişi ve işçi kalmaya değil kültürünü bilgisini öğrenmeye karar vermesi ve parti kurmaya varan ilişkiler ağı… Önce dilini öğrenmeliyim diyerek işi mahkemelerde tercümanlığa kadar götürmesi, ilk gittiği hafta işyerindeki bir haksızlığa, işini kaybetme pahasına müdahale etmesi, ona hiç bilmediği bir coğrafyada dahi kapıları açıyor. Sır, kendiyle en iyi arkadaş olarak kimseye göre değil kendine göre yaşamakta ısrar etmesi. Haklı olduğunda anlamak, haksız olduğunda içten özür dilemek… Beyniyle kalbini birleştirmiş, dediniz ya! Bir okuyucumuzun yazdığı şeyi söyleyeyim: Bu kitabı okuyanın zihni susuyor, zihin kaygıları bitiyor, anda oluyor.

Eserinizde Mustafa Gözcü bir uyumdan bahsediyor, toplumsal, çevresel koşullara uyumdan. Bundan söz etmek ister misiniz?
Zekâ, biliyorsunuz uyum yeteneğidir. Soruna hapsolmuyor. Tüm bunlar için “Dışarı çık. Hem evden hem kafandan çık” diyor. Yaşadığı topraklara saygı duyuyor. Anlamak, kavramaya çalışmak, birinci özelliği. Kimse yabancısı değil Mustafa Gözcü’nün. Sadece tanışana kadar bilmediği; o kadar. 1969’da çok ileri bir teknolojiye ve çok farklı bir ülkeye gidiyor, Erzincan Tercan, Ahpasor/Sağlıca köyünden. Fakat ona Almanya, acı değil bal vatan oluyor. Diyor ki: İnsanların yaşadıkları şeyleri göz ucuyla görüp geçerek değil de öğrenerek ilerledikleri zaman farklı yerlere varabileceklerine inanıyorum. İstediğimiz gibi yaşamak, zannettiğimizden daha kolay. Ben kendimden memnunum, bunları okuyup uygulayanlar da kendilerinden memnun olsunlar diye size anlatmak istiyorum. (Sh.16)

Gözcü’nün başarı, vicdan gibi olgulara bakışını, kısaca hayata bakışını nasıl yorumluyorsunuz?
Başarısını korkusundan güçlü umut duygusuna bağlıyorum. Olana olacağa değil olmakta olana odaklanan beyni hemen soruyor: -Şimdi nasıl çıkarım bu işin içinden? Zaten kitap da adını buradan aldı. Bir de gözlediğim şey, bu değerlerin hepsini yakın çevresine geçirme gayreti. Örneğin, halen Almanya’da yaşayan çocuklarını çok sonra gördüm ve etkilendim. Tıpkı babaları gibi düzgün insanlar. Söyledikleriyle uyguladıkları aynı Gözcü ailesinin, hatta torunlarının bile.